Istedigine inan. Herkes oyle yapiyor.
13 Şubat 2013 Çarşamba
Sakin bir kombinasyon gecesi..
Gece birkaç arkadaşın bir araya gelmesi sonucu tüketilen rakının arkasından, yetmeyen adı cila olarak değerlendirilen biralar da bitince (cila niyetine içilen biranın tükenmesi ne demekse??) iş başa düşüyor ve dışarıya bira almaya çıkmak için kalkıyorum yerimden.. Herhangi bir sorunum da yok; halbuki çok da içmişiz (huyumuz da değil ya pek).. Masanın üzerinde duran 2 araba anahtarından birini tercih ediyorum ama anahtarını aldığım araba hangisi acaba? Dışarıda nasıl bulacağım arabayı? Saniye içerisinde söylüyorum kendime “Ulan kumandası var basarsın yanar ışıkları”, haklıyım.. Tam odanın kapısında çıkarken arkadan tok bir ses duyuyorum “Araba biraz çalışsın öyle sür!”.. Artık arabanın da kime ait olduğunu da biliyorum.. Dış kapıdan çıkıp yağan yağmuru gördüğümde fark ediyorum ki yağmurlu, soğuk ve gecenin bir vaktinde şort, tişört ve parmak arası terliklerim ile dışarıdayım.. Tekrar içeri girmek olmaz şimdi.. Biniyorum arabaya ve çalıştırmak için biraz çaba harcadıktan sonra, bekliyorum.. Radyoyu açıyorum bir şeyler buluyorum dinlemek için.. Derken vites işini halledip basıyorum gaza.. Bir gariplik var yağmur yağıyor ve ben bir şey göremiyorum.. “Aaaaa silecekler” diyorum kendi kendime.. Araba zaten uzay mekiği gibi her yerinde bir tuş var.. Silecekler nereden çalışır direksiyon yanındaki kollardan.. Elimi sağ tarafa atıyorum kol yok! “Lan kırdım mı acaba diye bakıyorum yere, ayağımla yokluyorum yok! Sol tarafa bakıyorum 2 tane kol var, kaç tane kombinasyon olabilir ki bir sileceği çalıştırmak için? Aynaları kapatıyorum, koltuk ısıtmalarını çalıştırıyorum, koltuğu yukarı kaldırıyorum, arka camları karartıyorum, kapıları kilitleyip açıyorum hatta ki bagajı açıyorum! Hepsini deniyorum olmuyor.. Sonunda yağan yağmurda o tiple camımı açıyorum ve kafam dışarıda yol almaya başlıyorum.. Gelip çatıyor 2. Sorun saate bakınca.. Saat 01:06! Bu saatte Adapazarı’nda sadece geçitte içki bulabilirim ki.. Oraya da gidemem, kesin çevirme vardır! Her Adapazarı delikanlısının yaptığı gibi önce Birko’da deniyorum şansımı (fakirin ekmeği umut).. Eve elim boş dönersem alay konusu ve uğur lekelenecek.. Lan açık! Park ediyorum arabayı ve arabadan inerek giriyorum içeriye.. O sırada alaycı gözler dolaşıyor üstümde ve içerisi ana baba günü.. Bedava verseler o saatte o kadar kuyruk olmaz olamaz! Neyse ortalığa bakınıyorum biraz alışveriş yapıyorum kafama göre.. Biralar için sıra beklemek zorundayım ama.. Kucağımda ortamdaki bana ilginin kaybolması için aldığım saçma sapan çerez sürüsü ile bekliyorum.. O sırada adamın biri isyan ediyor “Abi bu ne kalabalık? Koca memlekette yok mu senden başka bira satan?” Tezgahtaki yaşlı kurtlardan birisiyle göz göze geliyoruz.. Kaşlarımı kaldırıp cevap veriyorum ona “Sakın beni malzeme etme!”.. Adamın ağzından dökülüyor ama sözcükler (aslında ölümcül espri) “Memleketi bırak Dünya’da bir tek burası var abi, baksana evlat Miami’den gelmiş bira almaya”.. Ayaklarıma bakıp sağ ayak baş parmağımı havaya kaldırıp kaldırıp indiriyorum telaştan.. Herkes elindekileri bırakıp gülmeye başlıyor, nefes alamıyor resmen herifler.. Ben bundan faydalanarak diyorum ki “Evet; benim acelem var yolu da yürüyeceğim zaten 15 tane bira ver de yolluk yapayım abicim”.. Sıranın en önüne alınıyorum ve ödememi yapıp mutlu mesut evime dönüyorum (Silecekler çalışmıyor hala ve kafam dışarıda)..
22 Ocak 2013 Salı
Kristal beden senfonisi..
Herkesin sahip olduğu bir beyin, her kıvrımında çok daha fazla zırvalık.
birileri, bir yerlerde bana benzedi zamanla bu oyunda.
tek kullanımlık bir adam için tek kullanımlık acılar ve mutluluklar.
alkol sorunları çözmez, zarar da çözmez.
mesele unutmak.
yarım, kullanılmış kelimeler saklamıyorum ceplerimde, yırtıklar zaten.
bir ben doğurdum kelimeleri dizerek, kimileri aldandı, kimileri inandı.
peki ya sonra..
sadece bir bağımlıyım.
-sarhoş olmadan görebildiğim bir serapsın sen, her gece; yenilgisi ıssızlığından anlaşılan sarayımda zifiri kara, buz soğuk yatağımda kollarını ruhuma dolayan sen.
27 Kasım 2012 Salı
Ne anlamı ne mantığı var kısacık zamanda güvensiz yaşamanın..
Sen, insanlar konuşurken ağız hareketlerini tekrar ediyorsun. Küçük, en küçük hareketleri yakalamaya çalışıyorsun. Anlamak için. Bilmek için. Senin bu tekrarın yüzünden herkes, anlamadıkları bir yakınlıkla, kendini sana benzetiyor. Sen hiç bir şeye benzemiyorsun. Öyle ki, bazen geceleri kendine bile benzemediğini fark ediyorsun. Sen, evvelden beri sıvıydın. Halini, biçimini, tınısını, havasını alıyordun olduğun yerin, insanın, zamanın.
Sen, hiç kimsesin.
Sen, hiç bir şeysin.
Aklı ve kalbi olan mucizevi bir gaz.
Oralarda, insanların ’ ortalarında ’ , ’ yanlarında ’ , ’ arkalarında ’ , ’ karşılarında ’ olmak, ne kolay bir oluştu senin için. Ne kolayca sızabilirdin beyinlerine sözcüklerinle, mesele sızmaksa. Güzeldin, bakınca şaşılacak kadar güzel, konuşulunca ondan da güzel. ’ Böyle bir güzellik sahibini zorlar. ’ Oysa, sözcüklerle uğraşanların mutlaka bir zavallılıkları vardır. Tatlı hayatın dışına çıkmak için bir nedenleri, onun dışına atılmalarına neden olan bir beceriksizlik. Oysa sen güzeldin, şaşılacak kadar. Bu yüzden dünya sana hazineler önermişti. Yine de sen biliyorsun ki, aslında dümdüz, bembeyaz, taptaze yüzünün ardında açıklanamaz, düzlenip dahil olamaz engebeler.
Üzerinde işlenen cinayetleri düşün.
Sen, yeterince onların istediği gibi yaptın. Kah eller üstünde tutuldun, kah eller üstünde tutulanlara uzaktan baktın. Bir kaç hayat yaşadın. Her şeyin çoğu ve her şeyin azıyla sınandın. Kusursuzu gördün. Yapabileceğini, insanları ne kolay peşinden sürükleyebileceğini gördün. Ama iğrendin bundan, ’ Sürüklenmek’ten iğrendiğin kadar ’ sürüklemek’ten de iğrendiğini gördün. Sürüklemek için, sürüklenebilecek kadar alçak olmak gerektiğini gördün. Birinin diğerinden farkı yok senin için. Dünyanın önerdiği hazinelerinin bu iki eylemle mecburi ve doğrudan ilişkisini. Bildin. Bu yüzden şimdi, ağzından çıktığı anda boğucu bir kumula dönüşen o sözleri sarf etmenin sırası geldi.
Sen, hiç kimsesin.
Sen, hiç bir şeysin.
Aklı ve kalbi olan mucizevi bir gaz.
Oralarda, insanların ’ ortalarında ’ , ’ yanlarında ’ , ’ arkalarında ’ , ’ karşılarında ’ olmak, ne kolay bir oluştu senin için. Ne kolayca sızabilirdin beyinlerine sözcüklerinle, mesele sızmaksa. Güzeldin, bakınca şaşılacak kadar güzel, konuşulunca ondan da güzel. ’ Böyle bir güzellik sahibini zorlar. ’ Oysa, sözcüklerle uğraşanların mutlaka bir zavallılıkları vardır. Tatlı hayatın dışına çıkmak için bir nedenleri, onun dışına atılmalarına neden olan bir beceriksizlik. Oysa sen güzeldin, şaşılacak kadar. Bu yüzden dünya sana hazineler önermişti. Yine de sen biliyorsun ki, aslında dümdüz, bembeyaz, taptaze yüzünün ardında açıklanamaz, düzlenip dahil olamaz engebeler.
Üzerinde işlenen cinayetleri düşün.
Sen, yeterince onların istediği gibi yaptın. Kah eller üstünde tutuldun, kah eller üstünde tutulanlara uzaktan baktın. Bir kaç hayat yaşadın. Her şeyin çoğu ve her şeyin azıyla sınandın. Kusursuzu gördün. Yapabileceğini, insanları ne kolay peşinden sürükleyebileceğini gördün. Ama iğrendin bundan, ’ Sürüklenmek’ten iğrendiğin kadar ’ sürüklemek’ten de iğrendiğini gördün. Sürüklemek için, sürüklenebilecek kadar alçak olmak gerektiğini gördün. Birinin diğerinden farkı yok senin için. Dünyanın önerdiği hazinelerinin bu iki eylemle mecburi ve doğrudan ilişkisini. Bildin. Bu yüzden şimdi, ağzından çıktığı anda boğucu bir kumula dönüşen o sözleri sarf etmenin sırası geldi.
3 Kasım 2012 Cumartesi
Acı çekmek neredeyse yaşadıgının bir kanıtıdır..
Bir şeyler parçalanıyor sanki içimde. Sürekli. Çatlıyor, çatlaklar ilerliyor ve dağılıyorlar. Ağrılar, sanrılar.. Hepsi armonimin ufak parçaları. Yankılar, fısıltılar, karanlıkta canlanan zihnin ufak flörtleri. Birileri cinayet işliyor karanlığımda, birileri sevişiyor. Ya iyi ya da kötü. Kayıtsız kalamıyorsun ya seviyor ya nefret ediyorsun. Fark yoktur aslında değil mi ? Nefretine katlanabileceğin kadar seversin hep. Belki de bu yüzdendir sevmek, nefret için, acı için, daha fazla kıvranıp hissizliğini gidermek için. Anlayamam. En asil tutkuyu bunun için harcayamam. Harcamam. Sevmeyi seviyorum, özgürce seviyorum. Engel olamaz, karşıma geçemez kimsecikler. Kimse geçemedi. Vaktin, karanlığın, sürekli duyulan yosun kokusunun.. Birileri geçseydi eğer, kazansaydı. Kaybetseydim, güçsüz düşseydim. Bilmiyorum. Sen yapabilir misin ? Bir şeyler alev alıyor, sevecen, tatlı tatlı okşuyor alevler..ruhu. Birileri geçseydi eğer karşıma, geçebilseydi. Yazmalıyım, yoksa zehirlenecek, çürüyeceğim. Lakin bir ihanet var kelimelerde, dizilmiyor, dağınık kalıyorlar. Yetersiz. Neyse. Acelesi yok, yavaş yavaş yaklaşıyor. Sürünmeni, kendini zehirlemeni bekliyor, acımasızca. Halin kalmayıncaya dek bekliyor, karşı koymanı istemiyor, kendisi almalı, sen değil o belirmeli anı. Birileri korkar, birileri kucaklar ama herkes tanışacaktır. Bir ağaç gibi hem toprağa hem gökyüzüne bağlan sıkı sıkı..
Oysa, sözcüklerle uğraşanların mutlaka bir zavallılıkları vardır..
Bilen biri. Daha önce oralarda olan biri. Ona verilecek kolay bir yanıtın olmadığını açıklayacak biri. Kolay bir çıkışın olmadığını. Kaçışın olmadığını. Kendinden kaçamayacağını. Sana gelen kartlarla ne yapman gerektiğini öğrenmek zorunda olduğunu. Dünyanın sana hiçbir şey borçlu olmadığı gerçeğini kabul etmek zorunda olduğunu. Hiçbir sebep yok, hiç bir mazeret yok. Özür yok. Deliliğin bazı türlerinin ailede, sadece genlerden, hastalıkla dolu zehirli hayat çizgilerinden geldiğini öğrenmek zorunda olduğunu. Kutsal şeylerin yokluğu. Bağımlılık. Gerçekle başa çıkamama, bitmek bilmeyen kötü muameleyle dolu, nostaljik bir varoşta dünyaya gelmek artık ne demek oluyorsa o. Tek çıkışın. Tek çıkışın senin içinde, derinlerde bir yerde olduğu, öyle ki derinde delikler açarsın, eğer acıya yoğunlaşabilirsen, onun doğduğun günden öldüğün güne kadar nefesini kesen, seni boğan diğer her şeyi unutturacağını düşünürsün. Her gün. Her gün. Her gün. Nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorsun.
*
Gözlerindeki sülfürik etkisi yapan kıvılcım, neşesi, coşkusu ansızın derin bir depresyonla, karanlık ruh halleriyle, öfke nöbetleriyle öyle kararıyordu ki sanki tüm şehri karanlığa gömüyordu. Bu karanlığın içinden çıkabilmenin hiçbir yolu yoktu. Baharda bastıran sel gibi, bir an önce durması için dua etmekten başka çaren kalmıyor..
*
Gözlerindeki sülfürik etkisi yapan kıvılcım, neşesi, coşkusu ansızın derin bir depresyonla, karanlık ruh halleriyle, öfke nöbetleriyle öyle kararıyordu ki sanki tüm şehri karanlığa gömüyordu. Bu karanlığın içinden çıkabilmenin hiçbir yolu yoktu. Baharda bastıran sel gibi, bir an önce durması için dua etmekten başka çaren kalmıyor..
29 Ekim 2012 Pazartesi
Anlamsızlığın içinde kayboluyoruz, kaybettik.
Zaman zaman gelip gogsune binen bir kotu his, sikinti, bosluk nasil adlandirirsin bilemem.. Ama gelip asil agirligiyla coker ustune.
Bu seni farkli biri yapip, diger insanlardan ayirmaz.
Konusucak, anlaticak cok seyin olabilir, icinde sakliyor olabilirsin bu da seni farkli biri yapmaz.
Sen de herkes gibisin. Son nefesini veriyorken bunlari disari vuramadigin gercegiyle olecegini tekrar hatirlatirim.
5 yasindayken birini yarattim. Konustum, guldum.. Kendime guldum. Beni gerceklerle tanistiran biriydi.. Dogrulari ogrendim hepsini kabullendim fakat yanlislarimla yasami sectim.
Elbette gercek biri oldugunu soyleyemem. Kesinlikle benim hayali arkadasimdi. Boyle adlandirilir degil mi?
Ben hayallerde yasayan bir adamim. Buna ragmen dunyadaki en gercek adam oldugumu iddia edebilirim.
Bir sure sonra hizla akan sokaklar, kosturan insanlar.. Yavasliyor.
Insanlarin iyi taraflarini, iclerindeki isigi tukettigimi sanirdim. Yanilmisim. Insanlarin karanlik taraflarini tuketiyorum. Onlari sadece saf bir isikla yollarina devam etmelerini sagliyorum. Hayatima giren her insan bir muddet harika bir donem gecirir. Sorunlardan arinmis, kusursuz bir donem.
Bu iclerindeki isigi tuketmekten daha da tiksinc bir olay veya senin dilinle ‘kotu’. Benimle ortak noktalari iclerindeki karanlikti. Bir sure sonra hissetmeyecekler.. Tuketiyorum. Ve gidecekler.. Gitmek veya hayatindan cikmak.. Bu kavramlar karisik gelir. Ayriligi sunan bir adam, coktan gitmis bir kadina ayriligi sunuyor olabilir.. Kadin gucsuz dusecektir, oyle hissedecektir..
Ben bir uyusturucuyum. Belki egoist belki megoloman dersin ama bu boyle. Inan benden arinip yola devam edersen daha mutlu olucaksin. ‘Inan’ belki beni taniyorsan bu sozcuk sana cok tanidik geliyor olabilir. Ne zaman ‘inan’ ‘guven’ bana dedigimde yanildim ?
İnsanlarla sadece biraz karanlikla bag kurabiliyorum. Bag kurmak istemiyor olabilecegimden mi bu karanligi tuketiyorum. Yoksa cok mu ‘iyi’ biri oldugum icin mi.. Cevabi kabullenemiyorum. Bir cok cevabi kabullenemedigim gibi bunu da kabullenemiyorum.
Sectiginiz yol boyunca sizinle beraber gelemem.. İhtiyac duymayacaksin ama isteyeceksin. Sevgi bir ihtiyactir, istek degil. Sevgi olmadikca yan yana yurumenin ne anlami var. Ve sen hayranlikla, sevgiyi ayiramiyorsan ne anlami var. Soylesene bana - Beni neden seviyorsun ? Neden ozluyorsun ?
Insanlar bir sekilde dusundugu, anlatamadigi seyleri disari vurabiliyor. Bilgiyi sunabiliyor.
Sen üret dostum. Ürettigin surece var olacaksin. Eger sansli ve ise yarar bir bilgiye sahipsen sonsuzluga uzanicaksin.
‘Ve bana olumsuzlerin sonsuz acilari kaldi’...
Bu seni farkli biri yapip, diger insanlardan ayirmaz.
Konusucak, anlaticak cok seyin olabilir, icinde sakliyor olabilirsin bu da seni farkli biri yapmaz.
Sen de herkes gibisin. Son nefesini veriyorken bunlari disari vuramadigin gercegiyle olecegini tekrar hatirlatirim.
5 yasindayken birini yarattim. Konustum, guldum.. Kendime guldum. Beni gerceklerle tanistiran biriydi.. Dogrulari ogrendim hepsini kabullendim fakat yanlislarimla yasami sectim.
Elbette gercek biri oldugunu soyleyemem. Kesinlikle benim hayali arkadasimdi. Boyle adlandirilir degil mi?
Ben hayallerde yasayan bir adamim. Buna ragmen dunyadaki en gercek adam oldugumu iddia edebilirim.
Bir sure sonra hizla akan sokaklar, kosturan insanlar.. Yavasliyor.
Insanlarin iyi taraflarini, iclerindeki isigi tukettigimi sanirdim. Yanilmisim. Insanlarin karanlik taraflarini tuketiyorum. Onlari sadece saf bir isikla yollarina devam etmelerini sagliyorum. Hayatima giren her insan bir muddet harika bir donem gecirir. Sorunlardan arinmis, kusursuz bir donem.
Bu iclerindeki isigi tuketmekten daha da tiksinc bir olay veya senin dilinle ‘kotu’. Benimle ortak noktalari iclerindeki karanlikti. Bir sure sonra hissetmeyecekler.. Tuketiyorum. Ve gidecekler.. Gitmek veya hayatindan cikmak.. Bu kavramlar karisik gelir. Ayriligi sunan bir adam, coktan gitmis bir kadina ayriligi sunuyor olabilir.. Kadin gucsuz dusecektir, oyle hissedecektir..
Ben bir uyusturucuyum. Belki egoist belki megoloman dersin ama bu boyle. Inan benden arinip yola devam edersen daha mutlu olucaksin. ‘Inan’ belki beni taniyorsan bu sozcuk sana cok tanidik geliyor olabilir. Ne zaman ‘inan’ ‘guven’ bana dedigimde yanildim ?
İnsanlarla sadece biraz karanlikla bag kurabiliyorum. Bag kurmak istemiyor olabilecegimden mi bu karanligi tuketiyorum. Yoksa cok mu ‘iyi’ biri oldugum icin mi.. Cevabi kabullenemiyorum. Bir cok cevabi kabullenemedigim gibi bunu da kabullenemiyorum.
Sectiginiz yol boyunca sizinle beraber gelemem.. İhtiyac duymayacaksin ama isteyeceksin. Sevgi bir ihtiyactir, istek degil. Sevgi olmadikca yan yana yurumenin ne anlami var. Ve sen hayranlikla, sevgiyi ayiramiyorsan ne anlami var. Soylesene bana - Beni neden seviyorsun ? Neden ozluyorsun ?
Insanlar bir sekilde dusundugu, anlatamadigi seyleri disari vurabiliyor. Bilgiyi sunabiliyor.
Sen üret dostum. Ürettigin surece var olacaksin. Eger sansli ve ise yarar bir bilgiye sahipsen sonsuzluga uzanicaksin.
‘Ve bana olumsuzlerin sonsuz acilari kaldi’...
28 Ekim 2012 Pazar
Öncelikle Belirteyim Hiç bir sey Kazandirmayacak..
Hepsi benim seçimimdi. Hepsini düşündüm. Hepsini hesapladım.
Benimle konuşan insanlar, benimle neden konuştuklarını bilmiyorlar.
Beni seven insanlar, beni neden sevdiklerini bilmiyorlar.
Ben mi.. Hepsini biliyorum. İlgimi yitiriyorum ancak sevgimi sızlatan düşüncelerinizi fütursuzca kabullendim.
-
O tahammül edilmez bakışlarınız beni ürpertir. Düşünce orada başlar. Çatlak dudaklardan, serin kelimeler yalanları ele verir. Bir tek kişi anlıyodu beni, çok benzediğimizi söylerdi onu aradım..
Tarumar olmuş hayatında kendimi aradım. Beyhude bir amaçtan ziyade bunların hepsi, sadece bir oyun. Maziler acının oyun bahçesi. Ve benim.
Rayihalı gülüşlerim var sanırsınız.. Sağanak bir acı benim için.~Ben mi.. Her dakika her saniye ölüm beni daha sıkı sarar oldu. Uykusuz, yitik.. Hakettiğim de buydu sanırsam. Çok insan üzdüm. İhtiyaçlarından çok istediklerini verdim. Hayat bensiz daha insaflı onlar için. Kimseye ihtiyacım olmadı. Hayallerim hep yalnızdı. Şikayetçi miyim ? Evet.. Söylemiştim ona kalp ritim bozukluğum var neyse, şimdi ise ilacın damarlarımdaki akışını hissediyorum. Evet ihtiyacım olan bu..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)